Suna ve sikler Ch. 01

Story Info
Adventures of a sexy show-off wife.
7.2k words
4.71
24.2k
3

Part 1 of the 5 part series

Updated 07/16/2021
Created 07/09/2007
Share this Story

Font Size

Default Font Size

Font Spacing

Default Font Spacing

Font Face

Default Font Face

Reading Theme

Default Theme (White)
You need to Log In or Sign Up to have your customization saved in your Literotica profile.
PUBLIC BETA

Note: You can change font size, font face, and turn on dark mode by clicking the "A" icon tab in the Story Info Box.

You can temporarily switch back to a Classic Literotica® experience during our ongoing public Beta testing. Please consider leaving feedback on issues you experience or suggest improvements.

Click here
mofilius
mofilius
63 Followers

Suna'daki "gösterme" isteği, aslında kendini bildiğinden beri, hatta buluğ çağından önce bile vardı. Belki de annesinden kalıtım yoluyla almıştı bu özelliğini. Çok güzel, çok çekici ve çevresinde bol bol erkek olan bir kadındı annesi. Öyle bir giyinirdi ki, her zaman tüm erkeklerin gözü onun üstünde olurdu. Babasını ise hiç tanımamıştı Suna. Ama evlerinde her zaman bir erkek olmuştu. Bütün çocukların bir tek babası varken, onun sık sık değişen bir çok babası olması da fena değildi hani. Suna da çok güzel bir kızdı çocukluğundan beri. Belki biraz da bunun etkisiyle, bütün babaları ona çok iyi davranırdı.

Kendini göstermekten ne kadar hoşlandığının bilincine vardığında, daha 12 yaşındaydı. Ondan biraz daha büyük çocukların, kısacık eteğinin örtemediği bacaklarına gösterdikleri ilgi, o ana kadar zevk aldığı her şeyden daha çok zevk veriyordu ona. Bundan sonraki yaşamının ana hatları da böylece belli olmuştu. Artık bütün giysilerini, olduğunu bildiği güzellikleri göstermek amacıyla seçiyor, bu yetmiyormuş gibi, davranışlarıyla, oturup kalkmasıyla da, olabildiğince çok gösteriyordu kendini.

Okul ve arkadaş çevrelerinde adı, kısa sürede, "sikkaldıran" olarak tescillenmişti. Elinden geldiğince uzun bir süre, hiç kimseye vermedi. İlk başlarda onu yalnızca kendini göstermek ilgilendiriyor, hatta tatmin ediyordu. Sonra, bir okul partisinde, ondan iki yaş büyük bir çocuk, onu ilk kez sikti. Daha 16 yaşındaydı. Buna rağmen, evlenene kadar pek o kadar çok erkek girmedi hayatına. Sikişmeyi de çok seviyordu gerçi ama, "göstermek" hala en büyük zevkiydi.

Emre'yle, yani kocasıyla tanıştığında 21 yaşına gelmişti. Onu kısaca tanımlamak gerekirse, "her görenin başını döndüren bir afet", ya da "her yerinden dişilik fışkıran, fıstık gibi bir kadın" denilebilirdi. Uzun boyluydu.

Omuzlarına kadar inen dalgalı sarı saçlarının çevrelediği yüzü çok güzeldi ama, bundan çok, her zaman nemli gibi duran koyu mavi gözleriyle, yarı aralık etli dudaklarının yüzüne kondurduğu o inanılmaz çekici hava nedeniyle dikkat topluyordu. Omuzları genişti. Hiçbir zaman sutyenle tanışmamış olan memeleri, küçük, yuvarlak, dimdik ve serttiler. İncecik belinden sonra birden genişleyen kalçaları başdöndürücü bir yuvarlaklıktaydılar. Bacakları ise hiç bitmeyecekmiş kadar uzun, insanın gözlerini asla alamayacağı kadar güzeldiler.

Emre ondan altı yaş büyük, çok yakışıklı ve çok zengindi. Annesi ve babalarından biriyle, birkaç günlüğüne gittikleri İzmir'de tanışmışlardı onunla. Aslında annesi ve onun erkekleriyle gezmeyi pek sevmezdi Suna ama, bu sefer razı olmuştu nedense. Bu seferki babası Orhan da çok zengin biriydi ve yolculuk adamın şirketinin helikopteriyle yapılacaktı. Belki de bu cazip gelmişti Suna'ya. Çok sıcak bir yaz günüydü. Tiril tiril bir giysi geçirmişti sırtına. Yolda annesiyle Orhan arkaya, o ise öne, pilotun yanına oturmuş ve adamın helikopteri kullanmasını iyice zorlaştırmıştı tabii. İzmir'e geldiklerinde, Emre helikopter pistinin yanında onları bekliyordu. Orhan'la işlerinden birinde ortaktılar, anladığı kadarıyla. Yürüyüp gelmiş, Suna'nın tarafındaki kapıyı açmıştı. Önce gözgöze geldiler. Sonra Suna inmek için bir bacağını yere uzattı. Emre'nin gözleri bir anda aşağı kaydılar. Eteği iyice sıyrılmış, bacakları olduğu gibi ortaya çıkmıştı Suna'nın. Koltukta biraz döndü. Şimdi kasıklarına kadar meydandaydı bacağı. Asla kilot giymezdi Suna. Emre donup kalmış gibiydi. Bu baş döndürücü kadının amını görebiliyor, adeta içine düştüğünü hissediyordu.

Orhan'la Emre'nin, iş konuştukları iki saatin dışında, o günün tamamını birlikte geçirmişler, akşam şık bir restoranda yemek yiyip, sonra da bir gece kulübüne gitmişler ve sonunda otele dönmüşlerdi. Suna'nın annesi de, Orhan da, Emre'nin Suna'nın içine düştüğünü farketmişlerdi tabii. Biraz da bu nedenle olsa gerek, ikisini otelin barında bırakıp odalarına çekilmişlerdi. Sonra Emre Suna'yı odasının önüne kadar götürmeye davranmış ve daha asansördeyken öpüşmeye başlamışlardı. O gece ilk defa ve neredeyse sabaha kadar sikmişti Emre onu. Bir ay sonra da evlenmişlerdi. Suna İzmir'e, kocasının Narlıdere'deki villasına taşınmıştı.

Evlilik Suna'yı değiştirmemişti. Özellikle de "gösterme" isteği değişmemişti. Kocası elbetteki farkındaydı bunun. Ama aldırdığı söylenemezdi. Hatta Suna, onun bundan hoşlandığını bile sezinliyordu. Emre'nin arkadaşlarıyla birlikte oldukları zamanlarda, Suna, tüm erkeklerin ilgi odağı oluyordu tabii. Onlara gösterip siklerini kaldırmaya bayılıyor, bundan akıl almayacak kadar çok tahrik oluyordu. Sonra evde yalnız kaldıklarında da, kocası inlete inlete sikiyordu onu. Bazen de, karı-koca birlikte dışarı çıkıyorlar ve Suna'nın böyle durumlarda siklerini kaldırdığı erkekler, hiç tanımadıkları yabancılar oluyordu. Ama sonuç değişmiyor, gece yatakta çılgınlar gibi sikişiyorlardı kocasıyla. Kısacası mutluydular. İkisi de, birbirlerine sadıktılar.

Evlenmelerinin üzerinden yaklaşık bir buçuk yıl geçmişti ki, Emre'nin şirketi, Suudi Arabistan'daki bir ihaleyi kazandı. İlk ayrılıkları iki ay kadar sürdü. Kocasının çok para kazanacağını bildiği için, sesini çıkarmamıştı Suna. Yalnız günlerini, o en büyük tutkusunu tatmin ederek geçiriyor, kentin çeşitli yerlerinde dolaşarak, kendini olabildiğince çok erkeğe gösteriyor, onların siklerini kaldırarak büyük bir zevk duyuyor ve sonra da eve dönüp yatıyordu. Ya da gerçeği söylemek gerekirse, pek yatamıyordu. Çünkü tanıdık tanımadık erkeklerin siklerini kaldırmaktan zevk duyduğu kadar, tahrik de oluyordu Suna. Bir buçuk yıl boyunca, böyle tahrik olduğu her günün gecesinde kocası onu doyurmuştu. Ama şimdi Emre yoktu. Çok zorlanıyor, dayanamaz hale geldiğinde çırılçıplak yatağa uzanıp, tatmini, amının dudaklarında dolaşan, içine girip çıkan, bızırını bulup oynayan parmaklarında arıyordu. Sonunda kocası üç günlüğüne İzmir'e döndü.

Suna onu karşılamak için Havaalanı'na gitti. Uçak sabah saat 9.30'da iniyordu. Kalkıp erkenden hazırlanmaya başladı. Aslında öyle uzun boylu bir şeyler de yapmamıştı. Yalnızca uzun bir duş ve çıplak vücudun üzerine geçirilen bir giysi. Hepsi o kadar. Sonra aynada kendine baktı. Giysisi, incecik pamuklu kumaştan yapılma ve normalden biraz uzunca olan bir atlet fanilasına benzeyen, düz beyaz bir şeydi. Kollarıyla omuzlarını olduğu gibi, sırtıyla göğsünün de önemli bölümlerini örtemiyordu. Memeleri yarıyarıya meydandaydılar. Meme başlarının incecik kumaşın altından birer düğme gibi belli olduğunu görebiliyordu. Kumaş, karnıyla kalçalarını sıkı sıkı sarıyordu. Öyle ki önden baktığında göbek çukuruyla kasıklarındaki kılların kabarıklığı hemen görülüyordu. Arkadan bakıldığında ise insanın aklını başından alacak bir manzara çıkıyordu ortaya. İncecik kumaş, çıplak kalçalarının arasına giriyor ve kilodu olmadığını açıkça belli ediyordu. Eteği de, o şahane bacaklarını olduğu gibi meydanda bırakırcasına, kalçalarının bir kaç parmak altında bitiyordu. Ayaklarına geçirdiği terliğe benzer yüksek topuklu ayakkabılar nedeniyle, daha da uzamış gibiydi bacakları.

Cam kapıların arkasındaki gümrüklü alanda kocasının bavullarını arayışını izlerken, hayatından çok memnundu Suna. Bekleme salonunun ilgi odağı olmuştu doğal olarak. Emre dışarı çıktığında da ona doğru koşup, boynuna sarılmıştı.

Böylece ona arkadan bakanlara ciddi bir darbe vurmuş olduğunun da bilincindeydi tabii. Kollarını böyle kaldırınca eteğinin daha da yukarılara çıkacağını, kıçının çıplak yanaklarının görüneceğini biliyordu. Oralarda dolaştığından emin olduğu aç erkek bakışlarının, adeta tenini yaktığını hissederek, uzunca süre öyle kaldı. Sonra Emre onu uzaklaştırıp beline sarıldı ve birlikte dışarıya, parkyerindeki otomobillerinin yanına yürüdüler.

Havaalanı ile İzmir arasındaki 20 kilometrelik yolu katetmek, Suna için olduğu gibi, kocası için de haylı zordu. İki aylık sik açlığı başını döndürüyordu Suna'nın. Bu yetmiyormuş gibi, Havaalanı'ndaki küçük şovunun doğal sonucu olarak, aşırı tahrik olmuş durumdaydı. Direksiyonu kocasına bırakmış ve yanındaki koltukta arkasına yaslanıp oturmuştu. Bacakları iyice aralıktı. Eteği neredeyse beline kadar sıyrılmıştı. Amının alev alev yandığını hissediyordu. Emre ise yaklaşık iki ay süren kadınsızlık sonrasında karşılaştığı manzara nedeniyle kudurmuş gibiydi. Bir taraftan arabayı kullanmaya çalışıyor, bir taraftan da karısının başdöndürücü, sik kaldırıcı güzelliğini seyrediyordu. Pantolonunun önü, bir çadır gibi kabarmıştı.

Suna, bu kadarıyla yetinemeyecek gibiydi. Bir elini götürüp, amının susamış bir ağız gibi açılmış dudaklarını okşamaya başladı. Gözlerini kocasının kalkmış sikinin yarattığı kabarıklıktan alamıyordu. İyice sulanmış, vıcık vıcık olmuştu amı. Sik istiyordu. Hem de biran önce. Öteki elini uzatıp Emre'nin sikini kavrayıverdi. Ateş gibi yanıyordu elinin altındaki sertlik.

Dayanamayacaktı Suna. Titreyen parmaklarıyla kocasının fermuarını indirdi. İki aya yakındır hasret kaldığı şey, tüm sertliği ve sıcaklığıyla, artık elindeydi. Üst derisi iyice sıyrılmış, şişip mosmor kesilmiş başı meydana çıkmıştı. Tepesindeki küçük delikte beliren beyaz bir damla, akıl almayacak kadar iştah açıcı görünüyordu. Güpegündüz bir otoyolun üstünde olduklarını, çevrelerinde başka arabalar da olduğunu unuttu bir anda. Kocasının kucağına eğildi. Dilini uzatıp o damlacığı yaladı. Emre'nin tüm vücudunu titretmişi bu temas. Birden fışkırtmaya başladı. Koyu kıvamlı, neredeyse kaynama derecesine kadar ısınmış erkeklik sıvısının ilk salvosu yüzüne isabet etti Suna'nın.

Telaşla ağzını açıp, dudaklarını o morarmış başın üstüne kapattı. İkinci salvo gırtlağına geldi. Kendinden geçmiş gibi emmeye başladı. Kocası durmak bilmeden fışkırtıyordu belini. O da, bir damlasını bile ziyan etmeden hepsini yutmaya çalışıyordu. Gözleri kararıyordu zevkten. Birden karnının içinde bir bomba patlamış gibi oldu. Başını iyice bastırıp ağzındaki sikin kocaman başını gırtlağına dayadı. Vücudunu titriyor, dalgalanıyordu. Beli geliyordu onun da.

Bir süre sonra başını kocasının kucağından kaldırdığında, yüzünde yorgun bir gülümseme vardı. Otoyolun en sağ şeridinde, son derece yavaş gitmekte olduklarını farketti. Emre'nin yüzü de, biraz rahatlamış bir ifadeye bürünmüştü şimdi. Suna koltuğunda geri yaslanıp gevşedi.

Doğrudan doğruya, kocasının bürosuna yönelmişlerdi. Emre arabayı doğruca parkyerine sürdüğünde biraz şaşırdı Suna. Kafasında kendini, kocasını işe bırakıp eve dönmeye hazırlamıştı. Şimdi daha değişik bir durum çıkıyordu ortaya. Ama, Emre onu da elinden tutup arabadan indirdiğinde sesini çıkarmadı. Birlikte asansöre binip dokuzuncu kata çıktılar. Yedi kişi çalıyordu büroda. Hepsi dizilip kocasına hoşgeldin dediler. Sonra ikisi birlikte Emre'nin odasına girdiler. Kocası önce kapıyı içerden kilitledi, sonra da onu tuttuğu gibi büyük çalışma masasının yanına götürüp sırtından itti. Belinden yukarısı masadaki kağıtlara yapışmış kalmıştı. Eteği iyice sıyrılmıştı ve o başdöndürücü kalçaları, olduğu gibi meydandaydılar. Sonra Emre onun arkasında diz çöktü ve başını, o şahane yuvarlakların arasına gömdü. Dudakları bir anda Suna'nın amının dudaklarına yapıştılar. Dili içeri kayıp oynamaya başladı.

Zevkten çıldıracak gibi olmuştu Suna. Vücudunun üst kısmını tümüyle masaya yapıştırmış, ayak parmaklarının ucunda olabildiğince yükselip, hazinelerini kocasının ağzına sunmuştu. Yaklaşık iki aydır bir başkasının dokunuşlarına hasret kalmış amının alabildiğince açıldığını hissediyordu. Beli gelmek üzereydi. Dayanamayacağını biliyordu. O anda kocasının dili, bızırını buluverdi. Birden bütün vücudu titreyip sarsılmaya, kalçaları sağa sola dalgalanmaya başladı. Sonra vücudu gevşerken Emre'nin ağzının amından uzaklaştığı hissetti. Kocası doğrulmuştu şimdi. Başını çevirip, yarı baygın gözlerle onun pantolon kemerini çözmesini ve kiloduyla birlikte dizlerine kadar indirmesini seyretti. O hasret kaldığı sik, yine taş gibi sertleşmiş, içine girmeye hazır bir haldeydi.

Sonra Emre arkadan sokuldu ona. İki el kalçalarını kavrarken, ateş gibi yakan bir teması da, amının dudaklarında hissetti. Sanki mümkünmüş gibi, daha da açıldı amının dudakları ve kocasının sikini adeta içine çekti. Sonunda olmuştu işte. Bu kadar bekledikten sonra, nihayet bir sik girmişti içine.

Biranda beli gelmeye başladı. Tüm vücudu, yine dalga dalga olmuştu. Daha kendine tam gelemeden, kocası onu sikmeye başladı. Herşey bitip içindeki sik tohumlarını rahminin ağzında püskürtmeye başlayana kadar da, üç kez daha geldi beli.

Eve döndüğünde, son derece mutluydu Suna. Haksız sayılmazdı. Hasretle beklediği kocası gelmişti işte. Ve gün, isteyebileceğinden de çok daha güzel başlamıştı. Onun hasret kaldığı sikini emmiş, kendini yalatmış ve sikilmişti. Altı kere de belini getirmişti bu arada. Üstelik daha öğlen bile olmamıştı. Emre şirketteki işlerini bitirip akşam eve geldikten sonra olabilecekleri düşünmek bile tahrik ediciydi. Zaman geçirmek ve yorgun düşmüş vücudunu dinlendirmek için, bir jakuzi iyi gelirdi her halde.

Emre telefon ettiğinde saat dörde geliyordu ve Suna, hala jakuzide yatıyordu. Geniş yuvarlak küvetin çeşitli yerlerinden gelen basınçlı su dalgaları hem gerçekten vücudunu dinlendirmişti hem de yeniden huylanıp, tahrik olmasına neden olmuştu. Elini uzatıp yanındaki sehpanın üstünde durmakta olan telsizli telefonu aldı. Kocasının sesini duyduğunda da hafifçe yan dönüp, bir süreden beri kalçasına gelmekte olan su huzmesini tam apış arasına getirdi. Şimdi amının dudaklarına denk gelen yüksek hızlı titreşimin, önce karnının içine, oradan da beynine dağıldığını hissediyordu.

"Bu akşam biraz yaramazlık yapalım..." diyordu kocası telefonda. "Dışarda yemek yiyelim, sonra da ya bir bara gideriz, ya da bir gece kulübüne gidip biraz dansederiz. Ne dersin..?"

Bundan daha güzel bir teklif olamazdı. Çünkü kocasının önerdiğini yapmak, gerçekten de "tam" bir tatmin demekti Suna için. Güzelliklerini gösterecek, çevresindeki sikleri kaldırıp tahrik olacak, sonra da kocasına verip doyuma ulaşacak olduğu anlamına geliyordu bu.

Saat altıya doğru jakuziden çıktı. Yedi olduğunda ise dışarı çıkmak üzere hazırlanmış, Emre'yi bekliyordu. Beyaz ipekten, kolsuz bir bluz giymişti. Düğmeleri yoktu buluzun. Ön tarafta etekleri biraz uzundu ve bunlar birbirine bağlanıp düğümleniyordu. Memelerinin arası, aşağıya kadar çıplaktı. Karnı da meydandaydı. İncecik, yarı saydam kumaşın altından memeleri, tüm hatlarıyla belliydiler. İnsan biraz dikkat edince, meme başlarının koyu pembeliğini bile farkediyordu. Kısacık eteği de siyah ipektendi. Aslında ona etek demek de biraz zordu galiba. Yalnızca incecik ve kaygan bir kumaş parçasından ibaretti. Bele dolanıyor, sonra da, dev bir çengelli iğneyle tutturuluyordu. Kumaş ön tarafta birbirinin biraz üstüne biniyordu ama, Suna biraz dikkatsizmiş havası vererek oturduğunda, burayı, beline kadar çıkan acımasız bir yırtmaca dönüştürebiliyordu. Arkadan bakan biri ise kıçında kilot olmadığını hemen anlayabilirdi. İncecik kumaş, kalçalarının başdöndürücü yuvarlaklarının arasına giriyordu hafifçe. Ayaklarına da, bileklerine kadar çıkan incecik siyah deri bantlardan yapılmış, alabildiğine yüksek topuklu dekolte ayakkabılarını geçirmişti. Kocası eve gelip onu gördüğünde gözleri parladı. Sonra o da duşa girip yıkandı, üstünü değiştirdi ve evden çıktılar.

Emre, Kordon'daki bir balık lokantasında yer ayırtmıştı. Eskiden de sık sık gittikleri bir yerdi burası. Şef onları kapıda karşılayıp bahçenin en köşesindeki masalarına götürdü. Herzamanki gibi oturdular. Yanyana ve yüzleri diğerlerine dönük olarak.

Suna burada oturduğunda, görüş alanı içindeki herkesin masanın altını yani bacaklarını görebildiğini biliyordu. Doğaldır ki, kocası da biliyordu bunu. Gerçi aralarında bu konuyu hiç konuşmamışlardı ama, burası Suna'nın özel "gösterme" yerlerinden biriydi. Üstelik, ikisi yanyana oturdukları için, bakan herkesi ve onların yüzlerinde beliren ifadeleri de görebiliyorlardı. Bu da Suna'ya müthiş bir zevk veriyordu tabii. O akşam da aynen öyle oldu.

Yemeklerini bitirip kalkana kadar, çevredeki erkekler içinde, Suna'nın durmadan hareket eden, kah üstüste atılıp kah yarı aralık duran bacaklarının arasına dalıp kaybolmamış hiç bir erkek kalmamıştı. Hatta bir kaç kadın da takılmıştı bu müthiş manzaraya.

Sonra kalkıp Alsancak'taki bir gece kulübüne gittiler. Yemek boyunca içtikleri şaraplar Suna'nın başının hafifçe dönmesine neden olmuştu. Yine her zaman olduğu gibi bara gidip, yüksek taburelerin üstüne oturdular. Artık viski zamanı gelmişti. Bar oldukça kalabalıktı.

Böyle oturduğunda, Suna'nın eteği kaybolmuş gibiydi. Bacakları olduğu gibi meydandaydı. Yalnızca kasıkları görünmüyordu. Bar, içki almaya gelip gidenler nedeniyle, her zaman yoğun trafiği olan bir yerdi. Gece kulübünde bulunup da, bara gelmeyen kimse yok gibiydi. Suna'yı gören de, sanki bir daha oradan ayrılmak istemiyordu. Hele dört arkadaştan oluşan bir grup vardı ki, yanlarından kımıldamıyorlardı. Suna hayatından çok memnundu. Yalnızca oturuyor ve vücudunun her tarafında dolaşıp duran aç gözlerin keyfini çıkarıyordu, o kadar. Siker gibi bakıyorlardı herifler, doğrusunu söylemek gerekirse. Bunu farketmemek olanaksızdı. Kocası da durumu farkediyor olmalıydı herhalde. Ama halinden memnun görünüyordu Emre. Burada Suna'nın dikkatini çeken bir durum vardı. Daha önceden de benzer şeyler yaşamışlardı Emre'yle. Yine de, bu seferki öncekilerden değişikti. Olayın daha bir içinde gibiydi kocası. Herhalde Suudi Arabistan'da geçen iki aylık süre onu da etkilemişti. Üç gün sonra geri döneceğini biliyor ve bu süre içinde mümkün olduğu kadar çok şey yaşamak istiyor olmalıydı.

Suna kocasını o kadar çok seviyordu ki. Onu mutlu etmek için elinden geleni yapardı tabii. Madem ki bu üç günlük süreyi yoğun yaşamak istiyordu Emre, o halde ona yardımcı olmalıydı. Bar taburesinde kımıldanıp, eteğinin biraz daha sıyrılmasına, biraz daha açılmasına neden oldu. Adamların gözlerine, doyumsuz bir manzara sunmuştu artık.

Ama en büyük darbeyi, kocasıyla dansa kalkarken indirdi Suna. Hafifçe yan dönerek öyle bir indi ki tabureden, amına kadar gösterdi adamlara. Sonra da, kalkmış sikleri orada öylece bırakarak, piste doğru yürüdü kalçalarını kıvıra kıvıra. Son derece tahrik olmuştu yine. Pistte, çalan slow müziğin ritmine kendini uydurup vücudunu Emre'ye yasladığında, onun da pek farklı durumda olmadığını farketti hemen. Kocasının siki de kalkmış, taş gibi olmuştu. Birden vücuduna değmeye başlayan bu ateş gibi sertlik başını döndürdü. Karnını iyice bastırdı üzerine. Kollarını Emre'nin boynuna doladı ve bu müthiş anın zevkini çıkarmaya koyuldu.

Birşey konuşmuyorlardı kocasıyla. Ama ikisi de, diğerinin her şeyin farkında olduğunu anlıyordu. Kim bilir, belki de konuşmamak daha doğruydu bu durumda. Hele şimdi. O adamların siklerini kaldırmaktan aldığı haz, Emre'nin, sıcaklığıyla karnını yakan sikinin verdiği hazla birleşmişti.

Amının alabildiğine sulandığını hissediyordu. Pistte öylece dönerken, yaptığının giderek dans olmaktan çıktığının, daha çok ayakta sikişmeye dönüştüğünün de bilincindeydi ama, buna aldırmıyordu bile. Kalçaları kıvrılıp dalgalanıyordu. Gözucuyla, adamların seyretmekte olduklarını farketti.

Bu daha da tahrik edici gelmişti ona. Başını geri atıp, dudaklarını kocasının ağzına verdi. Birbirlerinin içini boşaltmak ister gibi, hırsla öpüşmeye, daha doğrusu emişmeye başladılar. Başı dönüyor, gözleri kararıyordu.

Onları kendilerine getiren, müziğin hızlanması oldu. Elele tutuşup bara geri döndüler ve küçük bir sürprizle karşılaştılar. Başkaları oturmuştu yerlerine. Suna çantasını eline aldı ve orada barın önünde ayakta durdular. Bu arada Emre iki viski daha söylemişti.

Suna eskisi kadar memnun değildi hayatından. Oturamadığı için gösteremiyordu da. Üstelik iyice kalabalık olmuştu barın önü. Birden, az önceki adamların, kalabalığı yarıp onların yanına sokulduklarını gördü. Hesapta onlar da, barın önünde ayakta duruyorlardı şimdi. Ama o kadar yakınındaydılar ki, Suna onların vücut ısılarını bile hissedebiliyordu. Bu arada da, taburede otururken bacaklarını didik didik eden gözleri yine devredeydi tabii. Ama bu sefer hedef, bluzunun içinde kıpır kıpır oynayan, yarı çıplak memeleriydi. Adamların bakışlarının yakıcılığıyla ürperdiğini ve meme başlarının giderek sertleşip büyüdüğünü hissediyordu Suna. Artık, incecik kumaşın altından birer düğme gibi ortaya çıkmıştı meme başlardı. Böyle olunca da, adamların bakışları daha da aç, daha da yakıcı hale gelmişti. Bu da Suna'yı alabildiğine tahrik ediyordu tabii.

mofilius
mofilius
63 Followers